30 Mart 2007 Cuma

Ayrı eve çıkmalı mı? Zorluklar..

Evet yalnız yaşamayı öğrenmek lazım, bunda hemfikirim. Bu beni güçlü kılacak..Ona da tamam..Ama burda Türkiye'de yaşamanın getirdiği zorlukları da görmek lazım..Örneğin, Amerika'da veya Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde benim yaşımdaki insanlar, benim statuümde hayatlarını idame ettirebilecekleri bir hayat standardına sahipler, bu zor birşey değil buradaki kadar.. Amerikada üniversite de okurken bile bunu rahatlıkla becerebiliyolar..Burda bakıyorum, hesaplıyorum, kira, vergiler, benzin, sigorta,kasko..O kadar yekün tutuyorki senin yalnız yaşaman ancak ucu ucuna denk getirerek mümkün..hatta bazı aylar ay başını bile getiremeyebilirsin...Bu durumda da anne babandan borç almak/istemek zor bir durum bu yaşta..Bu da beni korkutan birşey...Tabii bunda işyerine güvensizlikte diz boyu..Gelecek ay maaşın yatacak mı yatmayacak mı emin değilsen adım atmaktan korkuyorsun..ve bunu değiştirecek bir güç yok elinde..bu da beni daraltıyor..Bunca yıl oku, didin, çalış, başarılı ol ve hala ayaklarının üstünde duracak finansal gücün olmasın...Kızıyorum bazen gerçekten, çaresizliğe ve adaletsizliğe..ve insanların yurtdışında yaşamalarının nedenlerini anlayabiliyorum..
CEREN

28 Mart 2007 Çarşamba

Ayrı eve çıkmalı mı?

30’lu yaşların başındayım..Ailemle yaşıyorum, uslu, akıllı, hanım çocuk olma durumuna devam...Çok ilginç şeyler keşfediyorum kendimle ilgili: Mesela ailem çok rahat, hoşgörülü olmasına karşın, “move” edemiyorum..Sanki çepeçevre bir ağ ile bağlanmışım, hapisim ve çıkamıyorum..Adım atamıyorum, yaşamın içine giremiyorum bir türlü..Yaşama akmak, spontane olmak, sıradan olmak, sıradan ihtiyaçlarını gidermek,”başkaları gibi olmak”, kendi kararlarını vermek, ve kendine hata yapabilme hoşgörüsünü göstermek korkutuyor..Şunları söylüyorum kendime; ya para yetmezse, peki ya komşular ne der, şu üzülür, bu kırılır, ya depresyona girersem yalnız oturup evde vs vs.. Ama aslında bahaneler buluyorum kendime..ve ayaklarımın üzerinde durmayı öğrenmedikçe de “çocuk” olma, sorumluluk almama, hayatımdaki şeyler için başkalarını suçlama, mızlayıp durma modundan çıkamıyorum..İçimdeki çocuk, büyümekten korkuyor, kolaya kaçıyor, çocuk olarak kalmaya devam etmek istiyor, başkaları onun yerine kararlar alsın, hayatını idame ettirsin..Hem böyle çok da “özel” bir durumda, kalede yalnız başına oturan prenses gibi..Uzaklardan başkalarını izleyip, imreniyor, uzak ve izole..ama “özel”...Oysa büyüyüp “normal” insanlar gibi yaşamayı, hayata akmayı öğrenmesi lazım..

5 yıl sonrasını düşünüyorum...Kendi ihtiyaçlarını pek düşünmeden(bunların ne olduğunu da zaten pek bilmiyor), çevre ve ailesi tarafından onaylanmış biriyle evlenmiş, beklendiği gibi çocuk sahibi olmuş, iyi eş, iyi anne, iyi ev kadını olmuş biri..10 yıl sonrasını düşünüyorum; içindeki boşlukları farketmeye başlamış, iyi eş, iyi anne olmanın o boşluğu doldurmadığının farkına varmaya başlamış, çaresiz, yapacağını bilemez bir halde, geçmişe bakıyor,debeleniyor...15 yıl sonrasını düşünüyorum; değişiklikler için artık çok geç olduğu, başkalarının “uygun” gördüğü bir hayatı kabul edip devam etmekten başka çare bulamayan, kabullenmiş bir kadın...Bakıyorum çevremdeki pekçok kadın bu durumda; sorgulamadan, büyümeden, kendini tanımadan, başkalarının beklentilerini, öğretileni yaşamış, bir anlamda “başkalarının” hayatını yaşayan insanlar topluluğu..Böyle olmak istemiyorum..15 yıl sonra geriye dönüp “yazık olmuş” demek ve hayatımın sadece bir “boşluk” olmasını istemiyorum...
CEREN

23 Mart 2007 Cuma

Vişneli Muffin



Fanatik bir çikolatasever olarak hayatta çikolatan başka lezzetler de olduğunu kendime kanıtlamak için, ne zamandır meyveli pastalar, tatlılar yapmak istiyordum. Geçen hafta joyofbaking sitesinde güzel bir meyveli muffin tarifi buldum. Tarifte de tavsiye edildiği gibi, bu mevsimde taze meyveler bulamayacağımdan, donmuş vişne ile yapmaya karar verdim. Ama gel gör ki market market dolaşıp vişne bulamadım. Evimin yakınlarındaki Peynirci, Tansaş ve Çağdaş marketlerde donmuş vişne ya da donmuş hiç bir meyve yoktu. Doğru mu bilmiyorum ama Çağdaş'taki reyon görevlisi dağıtım şirketi ile ilgili bir problem olduğunu söyledi. Yılmadım, hafta sonu bunun için Bilkent Real'e gittim, neyseki Real'de vişnenin yanında berry ailesinden istemediğim kadar donmuş meyve beni bekliyordu. Bu tarifi ilk deneme için vişneli yapmaya karar verdim, ama sonra diğer 'berry'gillerle de denemeyi düşünüyorum.


Sitede birbirinden güzel tarifler var, bana bir arkadaşım tavsiye etmişti. Ben sonuçtan oldukça memnun kaldım. Diğer tarifleri de denemek için sabırsızlanıyorum.


Tarifte normal muffinlerden farklı olarak 'buttermilk' kullanılıyor. Bunun kefire karşılık geldiğini daha önceden yemek bloglarında okumuştum. Kefir, yumuşacık 'muffin'leriniz olmasını sağlıyor. Ayrıca tarifte anlatıldığına göre katı ve sıvı malzemeler iki ayrı kapta karıştırılıp daha sonra sıvı karışım katının üzerinde dökülüyor ve hiç çırpmadan sadece tamamen karışması sağlanıyor. Ben başta biraz endişelendim, "çırpmadan olur muymuş" diye ama tarifte "çok karıştırırsanız, sert muffinleriniz olur" diye uyardığından aynen burda yazdığı gibi yaptım. Ve sonuçta 12 adet yumuşacık muffinim oldu, ilk deneğim kardeşim çok sevdi.


Malzemeler şöyle;
2 1/2 bardak (350 grams) un
3/4 bardak (150 grams) şeker
1 paket kabartma tozu
1 çay kaşığı karbonat
1 çay kaşığı tuz
1 yumurta
3/4 bardak (180 ml) kefir
2/3 bardak (160 ml) sıvı yağ
2 çay kaşığı vaniya
2 bardak taze yada donmuş meyve


Büyük bir kapta un, şeker, kabartma tozu, karbonat, karbonat, vanilya ve tuzu karıştırın. Sonra meyveleri karışıma ekleyin. Ayrı bir kapta yumurta, kefir, yağı iyice karıştırın. Daha sonra sıvı karışımı, unlu karışıma ekleyip tahta bir spatula ile karışmasını sağlayın. Ama sadece güzelce karışsınlar, daha fazla çırpmamaya özen gösterin. Muffin kalıplarına karışımı yerleştirin. 190 C önceden ısınmış fırında 20dk pişirin. Yanında da güzel bir kahve yapın, hadi afiyet olsun :)



Zuhal

19 Mart 2007 Pazartesi

Kişiliğimizi Belirleyen 4 Temel Nokta - Devam

SORU 3:
A
Mantık ve prensip insanıyımdır
Açık sözlüyümdür
Prensip ve adalet benim için çok önemlidir
Gerektiği zamanlarda epey katı davranabilirim.
Hata yapanı kim olursa olsun eleştiririm
Kararlarımı mantık ve doğrular üzerine oturturum (objektifimdir).
Duygular mantık çerçevesini aşmamalıdır.
Bir kişiye baktığımda ilk gördüğüm şey, makul ve adil olup olmadığıdır.
Soğuk kanlıyımdır
Sevgimi çok fazla gösteremeyebilirim
İnsan ilişkilerinde, prensip ve adalet benim için çok önemlidir
Realistimdir, gerçekçi ilişkilere çekim duyarım.
Duygularım güçlüdür ama mantığım ağır basar.
Taşkın duygulara pek kapılmam.
İç dünyam, bir düşünce okyanusudur.
Kontrollüyümdür ve serinkanlıyımdır.
Mantıksız duygular elenmelidir.
Doğru olduğu müddetçe birşeyi söylemek adildir.
Adalet her zaman şefkatten önce gelmelidir.
Bazen şefkat adaletten daha öncelikli olmalıdır.
Kararsız kalınca, oturur mantıksal analiz yaparım (artılar nedir eksiler nedir? derim)
Yaptığım işe duygularımı karıştırmam.
Duygusuz yapılan hiçbir işi sevmem.

B
Duygu ve duyarlılık insanıyımdır
Eleştirilerimi genelde ima ve hissettirme yoluyla aktarırım
Uyum ve incelik benim için çok önemlidir.
Bazen sinirlensem de genelde çok şefkatliyimdir.
Hata yapanın özel durumunu anlamaya çalışırım.
Kararlarımı ilişkiler ve uyum üzerine oturturum (subjektifimdir).
Duygular gerektiğinde taşabilir.
Bir kişiye baktığımda ilk gördüğüm şey, sıcak ve sevecen olup olmadığıdır.
Sıcak kanlıyımdır
Sevgimi yoğun şekilde belli ederim.
İnsan ilişkilerinde, iyi geçinmek ve arayı bozmamak benim için çok önemlidir.
Romantiğimdir, sıcak ilişkilere çekim duyarım
Mantıklı birisiyimdir ama duygularım ağır basar.
Taşkın duygulara kapılabilirim.İç dünyam, bir duygu denizidir
Coşkulu ve hisliyimdir.
Duygularda mantık aranmaz; duygu, duygu olarak geçerlidir
Doğrular insanları kırmadan söylenmelidir.
Bazen şefkati adalete tercih etmeliyiz.
Kararsız kalınca, hislerime ve yüreğime kulak veririm.

SORU 4:
A

Çok iradeli ve kararlı biriyimdir.
Planlı proğramlı şekilde hareket ederim
Aldığım kararları çok gerekmedikçe değiştirmem
İşlerimi hep zamanında bitiririm
Düzenli ve planlı bir hayatım vardır
Evime gelenlerin mümkünse önceden telefonla haber vermesini beklerim
Vakit konusunda çok duyarlıyımdır.
Disiplinli bir insanımdır.
Değişimlere zamanla uyum sağlarım.
Kararsızlığa pek düşmem
Belli bir anda tek bir işe konsantre olurum.
İşleri bitirmekte çok dakikimdir.
Başladığım işi muhakkak bitiririm
Benim için bir işi BİTİRMEK esastır.
Bir işi bitirmezsem rahat edemem
Görev duygusu yüksek ve çok çabalayan biriyimdir.
Son tarihleri hiç kaçırmam
Önce görev sonra eğlence
Başta yaptığım bir plana sadık kalmaya çalışırım.
Teftiş konusunda yetenekliyimdir
Ciddi biriyimdir ve asla vurdumduymaz biri olamam.
Kurallar çok önemlidir ve onlara muhakkak uyulmalıdır.
Önceden günlük ve haftalık planlar yapıp onları takip ederim
Zamanı para gibi dikkatli bir şekilde harcarım.
Herşeyin en başta dikkatlice tanımlanmasını isterim.
Prensip önce gelir
Mesai saatleri düzenli işleri severim.
Seyahatlerimi önceden planlarım.
Olabilecekleri önceden muhakkak kestirebilmek isterim (tedbirli)
Disiplin herşeyin başıdır
Sıkı biriyimdir ve de sıkı ortamları severim.

B
Pek fazla iradeli olduğum söylenemez
Çok az plan yapıp işin gidişatına uyum sağlarım.
Kararlarımı duruma göre sık değiştiririm (çok esneğimdir)
Bazen bazı işlerim yarım kalabilir.
Planlı bir hayattan çok hoşlanmam.
Son dakika sürprizlerine bayılırım
Vakit konusunda alabildiğine rahat biriyimdir.
Çok rahat ve geniş bir insanımdır, sıkıştırılmaya hiç gelemem.
Değişimlere çok çabuk uyum sağlarım.
Bazen acayip kararsızımdır
Aynı anda bir sürü işi birden yapmayı tercih ederim.
Bazen işlerimi tam zamanında bitiremeyebilirim.
Bazen bazı işlerim yarım kalabilir.
Benim için bir işe BAŞLAMAK esastır
Bitirmediğim pek çok iş olabilir ve bu beni pek rahatsız etmez.
Akışına göre yaşarım, oldukça esnek ve rahat biriyimdir.
Son tarihleri bazen kaçırırım.
Eğlenerek çalışabiliriz.
İş ilerledikçe planlarımı duruma göre değiştiririm.
Teftişlerden çok hoşlanmam.
Gerektiğinde biraz vurdumduymaz olabilirim.
Kurallara uyulmalıdır ama gerektiğinde onlar esnetilebilmelidir.
Esnek planlarım vardır ve duruma göre davranırım.
Zamanı çok rahat bir şekilde harcarım
Herşeyin esnek ve ucu açık bırakılmasını tercih ederim.
Yararlılık önce gelir.
Mesai saatleri esnek ve ucu açık işleri severim.
Ani seyahat kararları almayı severim.
Bekle ve gör' anlayışına daha yakınımdır, önceden çok dert etmem.
Aşırı disiplinden hoşlanmam
Fazla sıkı ortamlarda acayip daralırım.
DEGERLENDiRME:
1. SORUNUN CEVABI A ISE DISADONUK BIRISINIZ B ISE ICEDONUK BIRISINIZ
2. SORUNUN CEVABI A ISE DUYUMSAYAN BIRISINIZ B ISE ICGUDUSEL BIRISINIZ
3. SORUNUN CEVABI A ISE DUSUNEN BIRISINIZ B ISE HISSEDEN BIRISINIZ
4. SORUNUN CEVABI A ISE YARGILAYICI BIRISINIZ B ISE ALGILAYICI BIRISINIZ
1. Dışa dönüklük-İçe dönüklük (Extraversion-Introversion): Bu kriter, bir kişi için enerji ifadesinin kaynağını ve yönünü temsil eder. Dışa dönük bir kişi, enerjinin kaynağını ve yönünü dış dünyada bulup, insanlar ve maddeler üzerine yoğunlaşırken, içe dönük bir kişi bunları iç kavram ve fikirler dünyasında bulur.
2. Duyumsama-İçgüdüsellik (Sensing-Intiution): Bu kriter, kişinin bilgiyi algılama metodunu tanımlar. Duyumsama özelliği fazla olan kişiler görme, duyma, tatma, dokunma ve koklama gibi beş duyularını daha fazla kullanırlar. İçgüdüsel yönü ağır basan kişiler kimi zaman altıncı his diye tanımladığımız, bilinç dışından gelen duyularla algılama yönü gelişmiş kişilerdir.
3. Düşünme-Hissetme (Thinking-Feeling): Bu kriter, kişinin bilgiye ulaşma şeklini gösterir. Düşünme kategorisindeki kişiler kararlarını mantık çerçevesinde ve objektif olarak alan insanlardır. Hissetme kategorisindekiler ise kararlarını hislerine dayanarak ve sübjektif olarak alırlar.
4. Yargılama-Algılama (Judging-Perceiving): Bu kriter, kişinin aldığı bilgileri nasıl zenginleştirdiğini tanımlar. Yargılama değeri yüksek insanlar, hayatındaki bütün olayları organize eden ve planlarına kesin bir uygunluk içinde hareket eden insanlardır. Algılama değeri yüksek insanlar ise, doğaçlamaya eğilimi olan ve alternatifleri kollayan insanlardır.
MBTI'de farklı kişilik tipleri bu kriterlerin değişik kombinasyonlarla bir araya getirilmesiyle oluşur. Her kişilik tipinin bir ismi ve formülü vardır.
Örneğin, Extrovert-Intuitive-Feeling-Perceiving kriterleri ENFP formülünü oluşturur. (Intuitive'in kısaltılmış hali olarak N yerine I kullanılmasının nedeni, I harfinin Introvert için kullanılıyor oluşudur.) Bu doğrultuda MBTI'de aşağıdaki tabloda gösterilen 16 kişilik tipi bulunmaktadır:
Duyumsama Tipleri İçgüdüsellik Tipleri
İçe dönükler ISTJ ISFJ INFJ INTJ ISTP ISFP INFP INTP
Dışa dönükler ESTP ESFP ENFP ENTP ESTJ ESFJ ENFJ ENTJ
Yukarida gorulen 16 tane kislik kisaltmalari bu 4 soruya gore bulunmaktadir ve bu harfler ingilizce kelimelerin kisaltmalaridir.
1. soru icin Extraversion-Introversion
2. soru icin Sensing-Intiution
3. soru icin Thinking-Feeling
4. soru icin Judging-Perceiving
Benim ESTJ çıktı. Şimdi bunu saygı değere google'a yazınca neler çıkıyor neler... Bakalım siz hangi kategoridesiniz ??
İyi haftalar
NİSAN

15 Mart 2007 Perşembe

Kişiliğimizi Belirleyen 4 Temel Nokta

Burada uygulanan analiz (Myers&Briggs) tarafından ortaya konulmuştur ve bu teste Myers&Briggs kişilik testi denilmektedir.Test sonuclarina inanamayacaksiniz ve bazi davranislarda neden oyle bir davranis sergilediginizi cok daha iyi anlayacaksiniz.Bu testte basarili sonuc elde etmek icin buraya koymus olduğum sorulari olmak istediginiz kisiyi degilde gercekte oldugunuz kisiyidusunerek cevaplandirmalisiniz.Birde dikkat etmeniz gereken nokta her soruyu cevaplandirirken sutunlari ayri ayri okumalisiniz yani A sutunundan bir veriyi okurken b sutunundaki veri ile karsilastirmamalisiniz.Bir cirpida A yi okuyup ve sonra bir cirpida B yi okuyup aninda birisine karar vermelisiniz;ancak boyle saglikli bir sonuc elde edebilirsiniz.simdi sorulara gecelim:

TEST YONERGESI:Dünyanın en çok kullanılan kişilik testi:Myers-BriggsAşağıda 4 soru vardır.Herbirinde A ya da B seçeneğini seçiniz.Her soruda önce A şıkkının tamamını bir çırpıda okuyunuz, daha sonra B şıkkını tamamen okuyunuz.Ve size hangisinin uyduğuna karar veriniz.Tek tek maddeleri düşünmek yerine A şıkkını bir fix menü, B şıkkını da ayrı bir fix menü olarak düşününüz ve ikisinden illa birisine karar vermek zorunda olsaydınız hangisini seçerdiniz, onu işaretleyiniz.
SORU 1:
A
Yüksek sesli düşünmeye yatkınımdır.
Gün içinde, düşüncelerden ziyade hep aktivite halindeyimdir.
Enerjim azaldığında, insanların arasına karışarak kendimi toplarım.
Genişlik benim için çok önemlidir
Yalnızlıktan pek hoşlanmam.
Sessizliğe pek katlanamam.
İlgi odağı olmaya bayılırım
Kalabalıktan ve gürültüden rahatsız olmam.
Genelde çok konuşurum.
Çok fazla düşünmeden konuşurum.
İş yaparken uzun süre konsantre olamam (dikkatim dağilabilir)
Coşkulu ve dışadönük biriyimdir, hiç yerimde duramam.
Konuşmaları sürükleyen genelde hep benimdir.
Bir şeyler yapmadan duramam.
Kendime gelebilmek için insanlarla konuşmaya ihtiyaç duyarım.
Çok konuşurum, çok gezerim, çok kişi tanırım
Sosyal bir toplantıdan sonra hemen başka aktivitelere geçebilirim.
Büyük gruplarla daha rahat çalışırım.
Çok kişiyle yüzeysel ilişki halinde olmayı tercih ederim.
Sosyal, dışadönük ve hareketli bir insanımdır.
Sınırlı sayıda aktiviteye katılan ve nisbeten içedönük bir insanımdır.
Uzun süre konuşmadan duramam.
Çok fazla hobim ve aktivitem vardır.
Pek çok işe el etarım.

B
Sessiz bir şekilde düşünürüm.
Gün içinde hayallere ve düşüncelere daldığım çok olur.
Enerjim azaldığında, yalnız kalarak kendimi toplarım.
Derinlik benim için çok önemlidir.
Yalnızlıktan çok hoşlanırım.
Gerektiğinde uzun süre sessiz kalabilirim.
İlgi odağı olmaktan hoşlanmam.
Kalabalıktan ve gürültüden rahatsız olurum.
Yalnızca gerektiğinde konuşurum.
Önce dikkatlice düşünür sonra konuşurum.
Kolay ve uzun süreli konsantre olabilirim.
Ölçülü ve nisbeten sakin tabiatlı biriyimdir.
Gerektikçe konuşurum.
Bazen yalnız kalıp enerjimi toplamam gerekir.
Kendime gelebilmek için yalnız kalmaya ihtiyaç duyarım.
Sınırlı konuşurum, sınırlı sayıda yer gezerim, ve sınırlı sayıda kişiyi tanırım.
Sosyal bir toplantıdan sonra, kendi içime dönüp bir süre yalnız kalmam gerekir.
Küçük ve orta çaplı gruplarla daha rahat çalışırım.
Sınırlı sayıda insanla derin ilişkileri tercih ederim.
Gerektiğinde uzun süre sessiz kalabilirim.
Az sayıda hobim ve aktivitem vardır
Az sayıda işi mükemmel yapmayı tercih ederim.

SORU 2:
A

Gözlem ve taklit yoluyla öğrenirim, somut biriyimdir.
Somut ve aşama aşama ilerlerim.
Gündelik hayatı esas alırım.
Somut ayrıntılara odaklanırım.
Pratik bir insanımdır.
Geçmiş tecrübelere dayanırım.
Geleneksel ilişkileri tercih ederim.
Problemlerde, geleneksel ve sağlam çözüm yollarını tercih ederim.
Metotlu bir insanımdır.
Sağ duyulu ve gerçekçiyimdir.
Değişimlerin yavaş olmasından yanayımdır.
Gündelik hayatın tam odağında yaşarım.
Somut olmayan şeylere kuşkuyla yaklaşırım.
Kitaplar yararlı konularda olursa daha çok tercih ederim.
Beni ancak somut veriler ikna eder.
Yararlılık, benim için hayattaki en önemli şeydir.
Gündelik işleri ve rutinleri hiç sıkılmadan yapabilirim.
El becerisi yahut somut yetenekler gerektiren işleri tercih ederim.
Ticaret, memurluk, yöneticilik veya somut öğretmenlik işlerini tercih ederim.
Geçmişe ve şimdiye odaklıyımdır.Ütopyalarla hiç işim olmaz.
Gündelik hayatta gayet dikkatliyimdir.

B
Teorik ve entelektüel biriyimdir.
İlham yoluyla atlamalı şekilde ilerlerim, sıradışı çözümleri tercih ederim.
Vizyoner ve olasılıklarla dolu biriyimdir.
Hep hayallerle doluyumdur.
Hayal gücünü esas alarak davranırım.
Sezgilerime dayanırım.
Sıradışı olanı tercih ederim.
Uçuk çözüm yolları peşindeyimdir.
Uzak ve yaratıcı bağlantılar ararım.
Beynim, konudan konuya atlar.
Benim için hayalgücü ve yenilik herşeydir.
Bazen radikal değişimlerden yanayımdır.
Soyut fikirler ve projeler beni daha çok çeker.
Beynimde binbir hayal ve düşünce uçuşur.
Kitapların esas görevi yarar değil, hayal gücünü harekete geçirmektir
Henüz ispatlanmamış olasılıklarla ilgilenirim
Yaratıcılık benim için hayattaki en önemli şeydir.
Gündelik işlerden ve rutinlerden hiç hoşlanmam, acayip sıkılırım.
Tasarım ve soyutlama gerektiren işleri tercih ederim
Medyada, üniversitede veya yazarlık alanında çalışmayı tercih ederim.
Gelecekle ve olasılıklarla ilgilenirim.Ütopyalar hep ilgimi çekmiştir.
Gündelik hayatta biraz dalgınımdır (Dalgın Profesör)

Soru 3 ve 4 ile bunlara dair açıklamaları bir sonraki gönderide açıklayayım.

NİSAN

13 Mart 2007 Salı

Das Leben der Anderen


Geçtiğimiz haftalardaki görkemli Oscar töreninde en iyi yabancı film ödülünü alan filmin adı bu... Türkçe çevirisiyle "Başkalarının Hayatı". Ben Alman yapımı bu filmi geçen cumartesi Kavaklıdere sinemasında izledim. IF'de kaçırdım diye üzülmüştüm ama neyseki bu hafta gösterime girdi de izleyebildik.

Filmden önce Kavaklıdere sinemasından bahsetmek istiyorum. Kavaklıdere sineması bana hep üniversite yıllarımı hatırlatıyor. Yeni nesil alışveriş merkezi sinemalarından (Ankamall, Armada..vb..) çok farklı. Daha eski, daha mütevazi, perdesi daha küçük, duygusal olacak ama daha sıcak. Güzel üniversite yıllarının film festivalleri geliyor aklıma bu sinemaya gittiğimde. İlk Almodavar filmini burda izlemiştim, "Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar". Uzun zaman olmuştu tekrar gitmeyeli. Bu arada o akşam beni en mutlu eden şey de filmden önce reklam izlememek oldu.

Film, 1973 doğumlu, genç yönetmen Florian Henckel von Donnersmarck'ın ilk uzun metrajlı filmi. Olaylar Berlin duvarının yıkılmasından beş yıl önce, 1984 yıllarında, Doğu Almanya'da geçiyor. Gizli polis örgütü Stasi görevlisi Gerd Wiesler, oyun yazarı Georg Dreyman ve sevgilisi tiyatro oyuncusu Christa-Maria Sieland'ın dünyasını 'dinleme'ye başlar, ama aynı zamanda onların dünyasında aşkla, edebiyatla, insan sıcaklığıyla tanışıp kendi hayatını, inandıklarını sorgulamaya başlar. Filmde bulunduğu mevkileri kötüye kullananları, tutkuları uğruna ihanet edenleri, herşeye rağmen sevenleri, hiç karşılık beklemeden iyilik edenleri, kısacası insana dair birçok şeyi bulabilirsiniz.

Daha fazla filmden bahsedip tadını kaçırmayayım. Ben filmi çok beğendim. Mutlaka gidin görün derim...


Zuhal

8 Mart 2007 Perşembe

Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun!!!

İnternette dolaşan beğendiğimiz bir yazı... Tespitler çok yerinde, sahi biz kadınlar, neden bu kadar koşuyoruz?


Eskiden kadın olmak daha kolaydı. Kadınlar sadece evde olur, yemek yapar, cocuk bakarlardı. Sadece eşinin geliri düşükse kadın çalışırdı ve çalışan kadına acınırdı. Kadın çalışıyorsa, evine bakamayacağı düşünülürdü, zaten kadın bekarken calışıyor idiyse bile evlenince evinin kadını olurdu. 90'lı yıllara gelindiğinde kadın sadece evde olmak istemedi, artık calışmak ekonomik olarak özgürleşmek istiyordu.

Önce üniversite okumaya, sonra çalışmaya basladi. Bu kadının hoşuna gitmişti. Çalışıyor, istediği gibi harcıyor, geziyordu. Artık çalısan kadın evli olmak değil bekâr olup gününü gün etmek istiyordu. Yaşasın özgürlük... Çalısan kadın artık işkolik olmuştu, çalışıyor ve yükseliyordu. Zirveye ulaşmıştı. Birçok şirkette önce orta kademe, sonra üst kademe yönetici kadın oldu. 90'ların sonuna gelindiğinde şirketler yalnız ve işkolik 30 ' lu yaşlarında kadınlarla doluydu..

Bu çalışan kadına yetmedi, çıtayı biraz daha yükseltti. Artık hem evli, hem de başarılı çalışan kadın olmalıydı. Çalışan kadın etrafına bakındı. Başarılı, paralı koca adayları gözden geçirildi. Adaylardan kel, şişman ve kısa boylu olanlar hemen elendi. İnce ruhlu, şaraptan anlayan, 14 Şubat'ta müthiş sürprizler yapabilen, kimsenin bilmediği yerlerde başbaşa tatillere götüren, yaşamayı seven ve bol bol espiri yapanlar hemen kapışıldı. Yurt dışından gelinlikler getirtildi. Otellerde muhteşem düğünler yapılıp, Maldivler'e ya da Bali'ye balayına gidildi. Balayından sonra çalışan kadın hızla iş başı yaptı. Gündüzleri toplantıdan toplantıya koştururken artık akşam yemeğini de düşünmeye başlamıştı. Akşam ne yenmeli, nereye gidilmeli, eşinin gömlekleri, pantolanları ütülü mü, kıyafetleri kuru temizlemeciye gitti mi geldi mi, marketten alınacakların listesini çıkar, iş çıkışı git al, eve gel, akşam yemeğini hazırla....

Çalışan kadın artık mutluydu. Gece yatağı sıcacıktı.Üzülünce derdini paylaşan, hastalanınca ona bakan, ağlayınca destek olacak bir omuza, göz yaşlarını silecek şevkatli ellere sahipti. 15 saat koşturmak kadına vız geliyordu. Etraf bu şekilde koşuşturan, ev ile iş arası çift vardiya çalışan kadınlarla doluydu.

Zaman geçiyordu. Çalışan kadın 35'ine yaklaşıyordu.Biyolojik saati "be-bek, be-bek" diye uyarı vermeye basladı... Evet çalışan kadın hemen çığlıklar atmaya basladı "Bebek de yaparım kariyer de" diye... Calışan kadınlar hemen sosyetik kadın doğumcuların randevularını doldurdular. Çalışan kadınlar ajandalarına ve işlerinin temposuna uygun zamanı seçip hemen mikroenjeksiyonla bebek yapmaya başladılar. 1-2 ay sonra güzel haberler sırayla gelmeye başladı, çalışan kadınlar hamileydiler.

Çalışan kadın hem hamile, hem güzel olmak istedi. Hemen diyetisyenlere koşulup, özel hamile diyetleri alındı, bol bol kivi yenmeye baslandi. Eskisi gibi tatlı, turşu, börek, erik aserilmiyor, karpuz, kivi ve mango isteniyordu gecenin bir yarısı eşlerden.

Çalışan kadın çocuğunu eski usul büyütmeyecekti. Hemen onlarca hamilelik, bebek büyütme kitapları alındı, bir çok internet sitesine üye olundu, Yoga ve anne-baba kurslarına yazılındı.

Çalışan hamile kadın artık gün gün takip ediyordu bebeğinin gelişimini. Bugün 43. gün, bebeğim üzüm tanesi gibi... 59. gün, parmakları oluştu.... 89. gün, bugün ilk defa hıçkırdı... 210'uncu günden sonra artık bebeğin matematik zekasının artması için Mozart dinletilecek...

Sonunda mutlu gün geldi. Calışan kadın artık anneydi. 3-4 aylık izinden sonra calışan kadın öldürücü diyetlerle zayıflayarak incecik bir şekilde işbası yapmıştı.

Artık başarılı bir yönetici, iyi bir eş ve anne olarak 24 saat çalışıyordu. Bebek büyüdükçe, sosyalleşmesi için çalışan kadın cumartesilerini çocuğuna ayırdı. Artık tüm anneler topluca etkinliklere katılmaya başladılar. Yaş günü partileri, tiyatrolar, piyano dersleri, basketbol, tenis ve yüzme kurslarının biri bitiyor, diğeri başlıyordu.

Çalışan kadına bu da yetmedi. Artık hem çalışıyor, hem iyi bir eş olmaya gayret ediyor, hem de annelik yapıyordu. Çalışan kadın çıtayı bir kez daha yükseltti. O artık evinde katkısız, sağlıklı ekmekler, reçeller yapmalı, organik gıdalarla, vitamini bol sebze yemekleri hazırlamalı, çocuğuna ve eşine özel günlerde pastalar yapabilmeli, bu pastaları çok güzel süsleyebilmeliydi. Bütün çalışan kadınlar yemek yapma kurslarına koşmaya başladılar.

Evlerine ekmek yapma makinaları aldılar, toplantı aralarında birbirlerine yemek tarifleri vermeye başladılar, "Dün nefis bir çavdarlı ekmek yaptım, istersen tarifini vereyim" "Ben de hafta sonu harika bir pasta yaptım. Evdekiler bayıldı. Bir akşam gelin de size de yapayım" Bakalım çalışan kadın bundan sonra çıtasını nereye yükseltecek?

Gelelim erkeğe... Bu süreç içerisinde çalışan erkek ise çıtasını hiç yükseltmedi. 80'lerde, 90'larda ve 2000'lerde hep TV izliyor, bira içiyor ve maça gidiyordu...

6 Mart 2007 Salı

Saklıfest

Ankara'nın sayılı rock festivallerinden Saklıfest bu Çarşamba başlıyor. Ben bu seneki programı çok tuttum, rock deyince akla gelen isimlerin büyük bir kısmı var. Program şöyle;

Saklıfest 1.Gün Programı (07 Mart 2007 Çarşamba 19:00)

  • Teoman
  • Pamela
  • Rashit

Saklıfest 2.Gün Programı (08 Mart 2007 Perşembe 19:00)

  • Özlem Tekin
  • Vega
  • Malt

Saklıfest 3.Gün Programı (09 Mart 2007 Cuma 19:00)

  • Seksendört
  • Emre Aydın
  • Bertuğ Cemil

Saklıfest 4.Gün Programı (10 Mart 2007 Cumartesi 19:00)

  • Ogün Şanlısoy
  • Hayko Cepkin
  • Çilekeş

Saklıfest 5.Gün Programı (11 Mart 2007 Pazar 18:00)

  • Feridun Düzağaç
  • Yüksek Sadakat
  • Yeni Harman
  • Kaotik

Ankara'da yaşayıp da Saklıkent'i bilmeyen yoktur herhalde ama ben yine de tarif edeyim. Saklıkent, Kızılay'dan Esat'a çıkan Akay Caddesi hatta bilinen adıyla Akay yokuşu üzerinde... Bilet fiyatları gecelik 22 YTL, kombine bilet fiyatı ise 85 YTL. Kapıda 25 YTL. Eğer biletimizi 20 Şubat'a kadar almış olsaydık gecelik 17 YTL, kombine 65 YTL ödeyecektik... Benim en çok gitmek istediğim akşam Perşembe akşamı. Özlem Tekin'i de Vega'yı da dinlemeyi çok istiyorum ama malesef o gün başka bir sözüm olduğundan muhtemelen gidemeyeceğim. Ama mutlaka bir akşamımı bu güzel organizasyona ayırmak istiyorum... Konser izlenimleri dönüşte... Şimdiden herkese iyi eğlenceler,bol müzikli günler...

Zuhal

5 Mart 2007 Pazartesi

Hepimiz Faklıyız, önce bunu kabul edelim mi ?

Biz farklı boyutlarda ve şekillerdeyiz.Hepimizin güçlü ve zayıf olduğu alanlar var.

Birimiz için doğru olan şey diğerimiz için doğru olmayabilir.

Bazı şeyler benim için çok önemliyken, senin için bir anlam ifade etmeyebilir.

Ve bazen senin yaptıkların benim için önemli olmayabilir.

fakat, hepimiz birbimizi anlamak istiyoruz ve biririmizle iyi geçinmek istiyoruz,Çünkü aynı dünyada yanyana yaşıyoruz.

Biliyorum sizden benim istediklerimi istemenizi bekleyemem.

iz aynı insanlar değiliz, ve hiç bir zaman aynı şeyleri aynı şekilde görmeyeceğiz.

Benim kendi düşünce ve duygularım var,senin gözünde bunlar bana uygun olsa da olmasa da.

Kendi kişiliğim hakkında daha çok öğrendikçe ve başkalarının kişiliklerini, kendi zayıflıklarımı ve güçlülüklerimi daha iyi anlayabilirim.

Kendi kişiliğimi geliştirebilir, diğer kişilerden beklediklerimi yeniden gözden geçirebilirim, kendimi tanımak ve hedeflerime ulaşmak için kendimi daha iyi tanıyabilirim.

Peki benim kişilik tipim nedir ? Kişilik tipleri nelerdir ?

2 Mart 2007 Cuma

MECNUNUM LEYLAMI GÖRDÜM...

Ne zaman anlamayan gözlerle baksa karşıdaki, hemen bir örneğe sarılıyoruz. Bildiğimiz kelimeler iki kişi arasında bile aynı anlama gelmiyor. Hal böyle iken bile biz birbirimizle anlaşıyoruz, beraber yaşıyoruz, arasıra kafa göz kırılıyor ama olsun o kadar ! Ve yine yıllar varki, hemen bir hikaye giriyor tasvire, bir masal giriyor... Üzerinde düşünmesi daha kolay olan, akla karanın daha baştan biraz belli olduğu. Bu istek ve beklenti içindeyken okumuştum "Leyla ile Mecnunun" hikayesini. Daha doğrusu "Leyla ile Kays'ın" hikayesini. Mecnun, Leyla'nın aşkından divane olduktan sonra takılmış bir lakaptır. Her masal güzel biter diye başladığım bu masal hiç de öyle bitmemişti.


Fuzuli'nin mesnevisinde tüm detayları ile anlatılan bu güzel masal, beklenen gibi olmamıştı işte. Bana hep anlatılanlar gibi değildi, bir terslik vardı. Öyle olmasa aklımda kalır mıydı ? Sanmam. Nasıl sonu mutlu filmlerin adını bilmiyorsam, bu masalı da bilmez ama hayal meyal hatırlardım. Bunu hiç unutmadım. Her filmin sonunda bir yanım kavuşacaklar derken, diğer yanım Leyla dedi, Mecnun dedi.





Aradan yıllar geçti. Atlas dergisinin bir sayısında Leyli Çölünün fotoğrafını koymuşlardı. Hayalini kurduğum çöl bu değildi, aslında burası çöl müydü ? Uzun süre bunun şokunu atlatamadım. Bu hikaye bildiğim herşeyi yıkıyordu. Ama herşeyi... Atlas dergisi yayıncıları yine yapacaklarını yaptılar ve 2007 takviminin Ekim ayı fotoğrafını da şu an Afganistan sınırları içerisinde bulunan Leyli Çölünğn fotoğrafı olarak seçtiler. Şimdi siz karar verin ? Burası çöl mü? Bu anlatılanlar masal mı ? Birşeyler biraz ters değil mi ?
NİSAN

1 Mart 2007 Perşembe

YANDIM Kİ NE YANDIM...


Ben bu filmi herkes anlattım. İlk fırsatta anlattım, ellerim havada, gözlerim parlayarak ve herkes anladı. Gözlerim öyle bir parlamış olmalı ki, herkesin yüzünde bir gülümseme ve şaşkınlık kaldı. Bakalım yazıda da aynı başarıyı yakalayabilecek miyim ?
Film 1918'de İstanbul delikanlısı bir külhan ile başlıyor. Devlet, politika işlerine karışmayan arkadaşımız: Kenan İmirzalıoğlu. Yazı Tura'da tam not verirken, yönetmen Uğur Yücel'in etkisi vardır diye düşünmüştüm. Ama bu filmden sonra anladım ki, bu eleman olmuş. Oyunculuksa oyunculuk, ve Türkiye'de yapılabilecek en doğru şeçim yapılmış. Siz de onunla beraber gülüyor, onunla beraber yaralanıyor ve onunla beraber şaşırıyorsunuz. Kadın oyuncusu ise tam bir fiyasko, ucuza maletmek adına kiralanmış bir güzel kadın portresinden öte değil. Halbuki, buraya bir Nurgül Yeşilçay veya Başak Yerlikaya nasıl güzel gidermiş. Duyguyu verebilecek bir güzel kadın simasına hasret kaldık filimde. Bizim delikanlı, nasıl güzel oturmuş karakterine, nasıl olmuş anlatmam. Uzun zamandır hiç bir filmde kendimi kaybedip, ışıklar sönünce hayata dönmemiştim. Bunları hale hissediyor olmam, bir sorun olmadığını, olanın ise çekilen filmlerden olduğunu gösteriyor. Filmin etkisi halen devam ediyor, gözlerimi kapayınca bir külhan nasıldır, İstanbul delikanlısı nedir ? O bildiğimiz, nostaljik olan bordo fes nasıl takılır ? Osmanlı tokatı nedir ? Nasıldır ? Bildiğimizi düşündüğümüz bütün kavramlar şekillerle örnek verilerek gösteriliyor. Yüce Mevlam beni yanlış zamanda göndermiş desem, Kenan'ı kaçırmış olacağım. İki arada bir deredeyim. Değinmeden geçilemeyecek bir karakter ise Mustafa Kemal. Evet henüz Atatürk değil ve yapılan makyaj, yüz ifadeleri bence olması gereken gibiydi. İlk gördüğümde önce hayrete düştüm, sonra elimde olmadan takdir ettim. Gerçekten çok emek verilmiş.


Sizde Osmanlı hayranlığı varsa, padişah-sultan ve salsanatı merak edenlerdenseniz, saray ziayretlerinde gözlerinizi kapatıp eski zamanları düşünenlerdenseniz, size güzel bir seda bırakacaktır.


Filmin bir diğer etkisi ise liseden bu zamana hayranlık duymadığımdır. Evet tekrar bir karşı cinse hayran olabildim. Bunu tekrar hissettirdiği için Kenan İmirzalıoğlu'na teşekür etmek farz oldu. Hani o zamanlarda posterini alıp asmak istersiniz, duvarı mahvettiği için izin vermezlerdi ya... Neredeyse asacağım posterini. İnternette biraz aradık taradık tabi bu kadar ilgiden sonra. Arkadaş Best Model yarışması ile gündeme geliyor. Deliyürek ile kalplere taht kuruyor ve gerisi zaten geliyor. Yaklaşık her film, dizide adil, delikanlı ve haksızlığa karşı tavırları öyle çok sinmişki, sanki gerçekte öyle sanıyorsunuz. Ama yorumlar ve tanıyanlar öyle demiyor. Mesela artist olacağım, manken olacağım diye eğitimini bırakmamış.Karı kız ile televole piyasaasına girmemiş. Vizyon sahibi olmasında bence bununda büyük bir etkisi var. Ekşi sözlükte bir kaç arkadaş Kenan İmirzalıoğlu ile ilgili düşünce ve duygularıma tercüman olmuş. İçlerinden en beğendiğim ile yazmayı bırakıyorum, daha gidip salyalarımı sileceğim :))
" Ve Allah erkeği yarattı ... "


NİSAN