21 Mayıs 2007 Pazartesi

Aşk Psikolojiniz

Merhaba,
Umarım herkesin haftasonu keyifli geçmiştir. Düşündüğünüz de bile içinizde güzel duygular oluşuyordur. Peki tamam kötü birşey olmamış olsun :))
Geçen yazıma yorum bırakan herkese teşekür ederim. Bir de yorum bırakmayıp, cevapları kağıtlarına yazan ve yorumları bekleyenler var. Buyrun cevaplara göre yorumlar şöyle :
  1. Yorum: Yol, sizin aşka karşı nasıl bir tavır aldığınızı gösterir. Eğer kısa yolu seçerseniz, çabuk ve kolay aşık olan bir tipsiniz. Eğer uzun yolu tercih ediyorsanız kolay kolay aşık olmuyorsunuz ve uzun zaman geçmesi gerekiyor.
  2. Kırmızı güllerin sayısı ilişkiye ne kadar kendinizden verdiğinizi ve beyaz güllerin sayısı karşılığında ne kadar beklediğinizi gösterir. Örneğin, 18 kırmızı ve 2 beyaz tercih etmişseniz, %90 veriyorsunuz ve karşılığında sadece %10 bekliyorsunuz demektir.
  3. Bu soru sizin ilişkideki problemlere karşı nasıl yaklaştığınızı gösteriyor. Eğer arkadaşından rica etmişseniz, o zaman problemleri yok farzetmeyi tercih ediyor ve bir şekilde kendi kendine çözümlenmesini bekliyorsunuz demektir. Eğer kendiniz gidip almış iseniz, o zaman biraz daha direk bir insansınız ve sorunları hemen çözmeyi tercih ediyorsunuz.
  4. Güllerin nereye bırakıldığı sevgilinizi ne kadar çok görmek istediğinizi gösteriyor. Yatağın üzerine bırakmak, onu görmeyi çok istediğinizin göstergesi, buna karşılık pencere kenarına bırakmak görüşmesenizde olur anlamına geliyor.
  5. Bu soru sevgilinizin kişiliğine nasıl yaklaştığınızı gösteriyor. Eğer onu uyurken buluyorsanız, sevgilinizi olduğu gibi seviyorsunuz. Eğer uyanıkken buluyorsanız, sizin için değişmesini bekliyorsunuz demektir
  6. Eve dönüş yolu bir insana ne kadar süre aşık kalabileceğinizi gösteriyor. Eğer kısa yolu seçmiş iseniz genelde aşklarınız çok çabuk bitiyor demektir. Eğer uzun yolu seçmişseniz bir ilişkide aşkınızın daha uzun süre devam edeceğini gösteriyor.

Benim cevaplarım ise şöyleydi.

  1. Kısa yol, nasıl beklerim ben onu görmeyi :))
  2. 14 kırmızı, 6 beyaz gül. Sanırım almaya da meraklıyım
  3. Girerim içeri, hatta içeri girerken bağıra bağıra "ben geldiiimm" falan derim
  4. Yatağa bırakırım
  5. Ayy nasıl uyuyor, kıyamam bennnn...
  6. Uzun yolu şeçerim.

Bana sorarsanız tuttu, tabi geçmişte olmuş olan istisnai durumları düşünürsem ters kalabiliyor. Ama genellersem ben de tuttu. Sizin sonuçlarınıza göre aşk psikolojiniz nasıl ?

NİSAN

18 Mayıs 2007 Cuma

Buyrun Aşk Psikolojinize Bakalım...

Merhaba,
Uzun zamandır yazmadım, sizinle paylaşmak istediğim ve bana "cccuukk" diye uyan bir test var.
Şimdi ben testin sorularını yazayım, siz ister bir kağıda yazıp kağıdı saklayın isterseniz bize yorum yazın. Bir sonraki yazım (gelecek hafta içi) cevapları yorumlamak olsun. Anlaştık mı ? Anlaştık ise işte sorular :


1 Kız/erkek arkadaşınızın evine doğru gidiyorsunuz. Eve ulaşmanın iki yolu var. Bir tanesi dogrudan eve götürüyor, hızlı ama çok sıkıcı bir yol. Diğer yol ise daha uzunca fakat etrafta görülecek ilginç dükkanlar, güzel bir manzara ve renkli insanlar var. Sevgilinize gitmek için hangi yolu seçerdiniz?

2- Yolda 2 gül bahçesine rastladınız. Bir tanesi kırmızı güllerden diğeri beyaz güllerden oluşmuş. Sevgiliniz için 20 adet gül koparmaya karar verdiniz. Kaç tane kırmızı, kaç tane beyaz seçerdiniz? (isterseniz hepsini tek bir renkten seçebilirsiniz)

3- Sonunda eve vardınız. Arkadaşınız kapıyı açtı. Sevgilinizi çağırmasını rica edebilirsiniz yada kendiniz girip onu alabilirsiniz. Hangisini yaparsınız?

4- Sevgilinizin odasına gittiniz ama orda kimse yok. Gülleri orda bırakmaya karar verdiniz. Pencerenin yanına mı yoksa yatağın üzerine mi bırakırsınız?

5- Gün bitti ve artık yatma zamanı. Sevgiliniz ve siz ayrı odalarda yatıyorsunuz. Sabah uyanma vakti gelince, sevgilinizin odasına gidip bir baktınız. Sevgiliniz hala uyuyor mu yoksa uyanık mı?

6-Artık kendi evinize dönme zamanı. Kısa yolu mu yoksa uzun yolu mu tercih edersiniz?

Herkese iyi haftasonları

NİSAN

15 Mayıs 2007 Salı

Güzel İzmir

İzmir... Gülen insanların güzel şehri... Aydınlık, ılık, mavi, rüzgarlı, dingin, güneşli, şefkatli, saygılı...

Geçtiğimiz hafta sonlarının birinde İzmir'deydim... İzmir ne güzel bir şehir öyle, hatırladım, iyi oldu. 3 yıl olmuş gitmeyeli, gözden ırak gönülden de ırak oluyor sanki. Unutuyor insan kokusunu, dokusunu...

Özlemişim Konak'ı, kalabalık Kemeralti'ni...



Doyasıya içime çektim denizi, ilik bir bahar aksami Alsancak'ta...


















Ne güzelmiş Asansör'ün manzarası, niye gitmemişim ki hiç şimdiye kadar...


Ve başka başka keşifler.
Alaçatı'ya gittim ilk kez...



Yeni ve eski değirmenleri seyrettik hipnotik bir etkiyle...















Dar sokaklarda yürüdük kaybolmayı beceremeden... 'Country Homes' tarzı evleri inceledik hayran hayran...


Herşeyin sakızlısının tadına baktık özenle...


Fotoğraflarını çektim nazlı gelinciklerin, kan kırmızı tarlaların içinde. Limon çiçeklerinin kokusuyla başımız döndü. Dev papatyalardan taç yaptık, dolaştık sokaklarda Kleopatra edalarıyla. Renkli pazardan rengarenk meyvalar aldik.


Sonra Çeşme ve Şirince... Onu da bir dahaki gönderiye artık...

Çok keyifliydi çoook. Şimdi yine gittim oralara... Aslında bir tarafım hep oralarda zaten, her daim, Ankara'ya geldigimden beri hiç unutmadim Ege'mi. Kimi zaman akşamüstü esen ılık bir rüzgar atıyor beni o topraklara, kimi zaman yediğim otlarda alıyorum tadını, kimi zaman kulaklığımdan gelen bir zeybek havasıyla gidiyorum toprağıma, kimi zaman da sadece gözlerimi kapıyorum ve orada oluyorum...

Sözün özü kalbim Ege'de kaldı...

Zuhal

8 Mayıs 2007 Salı

Kadınlar ve Ayrımcılık..

Hep duyardim, kadın-erkek ayrımcılığı var, trafikte, iş yerinde, aile içinde bir sürü insan buna maruz kalıyor diye..Buna çok net tanık olmadığımı düşünüyordum, büyükanne/dedenin erkek torunlara olan düşkünlüğü dışında..Ama etrafıma farklı gözle bakmaya başlayınca durumun hiç de göründüğü gibi olmadığına anladım..Bakıyorum, iş yerinde bayanlar daha çok çalışıyor, onlara daha çok “güvenildiği” için daha çok iş veriliyor erkekler tarafından..Bunun yanında bayanlar da bayanlara “daha çok güvendikleri” için onlara daha çok iş veriyorlar..Yani ayımcılık sadece erkekler tarafından değil, kadınlar tarafından da yapılıyor..Ve enteresan, verici, ses çıkartmayan, verilen işi en iyi şekilde yapan bayanlar korunmak yeine, daha çok yükleniliyor hem cinsleri tarafından..Bu çok istenen ve takdir edilen bir özellik olarak pompalanıyor toplum ve aile tarafından..ve birçok iş sanki bayanların standart yapmaları gereken şeyler gibi görülüyor işyerinde de..Geçenlerde bir çay partisi vardı (her ay 5-6 kişi görev olarak bunu organize edip tüm çalışanlara çay saatinde pasta-börek getiriyor)..1-2 yıldır süregelen bu “zorunlu” parti, zaman geçtikçe 5-6 kişilik gruptaki bayanların evde 2-3 çeşit pasta börek yapması, erkeklerin ise hazır içecek-kuruyemiş-pasta almaları şekline dönüştü..Ve enteresan, parti sonunda masa örtüsübnün yıkanması bile bayanların görevi olarak düşünülüyor ve rededince de “ne kadar ters” alınganlığı gösteriliyor..Oysaki o 5-6 kişi aynı yükü paylaşmalı, biri hazır alıyorsa diğeride hazır birşeyler almalı vs. Ama kafa yapısı şöyle “kadındır nasılsa yapar, o yapsın, biz kolayca hazıra konalım”..bunu erkekler düşünüyor tamam, anlıyorum..Garip olan bayanlarda birbirleri için aynı şekilde düşünüp aynı şekilde davranıyorlar..Oysa hemcinsler olarak birbirimizi daha çok koruyup, erkeklerin yarattığı ayrımcılığın düzeyini azaltmaya çalışmak yerine, bizler bu düzeyi iyice artırıyoruz..
Bu ne kadar adil?
CEREN

4 Mayıs 2007 Cuma

Kuğu Gölü Balesi

Evet başardım, sonunda gidebildim Kuğu Gölü'ne. Çok keyifli bir 3 saat geçirdim dün gece.

Gösterime girdiği 3 mart tarihinden itibaren bilet almaya çalışıyordum, ama hemen tükeniyordu biletler. Açıkçası bilet bulmanın bu kadar zor olacağını düşünmemiştim başlarda. İki hafta önce saat tam 9.20 gibi hazırdım internet başında, nihayet 9.30'da biletler satışa açıldı. İnternetimizin yavaşlığından dolayı malesef salondaki ön sıraları kaçırdım, balkon en ön sırada yer alıyordum ki 'Seçtiğiniz koltuklar başkası tarafından alınıyor' yazısı yine, neyseki balkon 2.sıradan yer alabildim.

Operaya, baleye sık giden biri değilim, ama bundan sonra daha çok gideceğim kesinlikle.

Büyüleyiciydi. Dekor, kostümler, kareografi ve tabi ki danslar ve dansçılar hepsi öylesine etkileyiciydi ki...

Çaykovski'nin ünlü eserini böylesine inanılmaz bir performansla sahneye koyan Ankara Devlet Opera ve Balesi'ne içtenlikle teşekkür etmek istiyorum.

Siz Ankara'da yaşayan sevgili arkadaşlarıma da bu sezon perde kapanmadan önce, mutlaka bu unutulmaz başyapıtı görmenizi tavsiye ediyorum. Online biletleri Devlet Opera ve Balesinin sayfasından alabilirsiniz...

Zuhal
Not: Bu arada İzmir gezisi çok keyifli geçti, uygun bir zamanda yazmaya çalışacağım...

2 Mayıs 2007 Çarşamba

Kazien mi O ne ?

Bu kelimeyi makine mühendisliği yapan bir arkadaşın firma içi eğitimleri sırasına olan bir olayı anlatırken duydum. Önce kelime beni çekti. "K" ve "Z" harflerine olan tutkum galiba çekti. "T" de var ya neyse...

Dost kitap konusunda bir çeşit google benim için. Ama niye ise daha tanımını bile bilmeden kitabı var mıdır diye baktım. Evet, orada vardı işte. Yeşil labirentli falan... Hemen aldım. Anlattığı aslında çok basit. Özetlersem:
- Acı çekerek güzel şeyler elde edersinizi diye birşey yok
- Kesin dönüşler mutlaka büyük etkiler/tepkiler yapar
-İnsan değişime pek açık değildir (Korkapız ondan olsa gerek, milyon yıl KAÇ/SALDIR emirlerinin etkisi de olabilir), güvenilir ortamları her zaman daha çok tercih eder (o yüzden aynı kafe ve hatta aynı masa istiyoruz, trafik değişse sinir oluyoruz, bocalıyoruz)
- Değişim istiyorsanız bunu küçük kaizen adımları ile yapın, öyle küçük bir adım seçin ki başarısız olma ihtimaliniz "0" olsun. Yazı ile "sıfır".
- Sonra bunu bir zaman yapın, bir sonraki adımınızda küçük olsun; güvenmeye başlayınca büyük adımlar atabilirsiniz; ama başaramama ihtimalinizin "0" olması gerektiğini unutmayın. Küstürmeyin değişimi yani..

Örneklersek:
Amacınız sabahları erken kalkmak ve siz hergün 8'de kalkıyorsunuz. Daha erken kalmak için ne yapabilirsiniz.

1-İlk gün sabah erken 6'da kalkabilirsiniz. Bunu bir kaç günden fazla yapamama durumunuzda, tekrar geç kalkmaya başlayacaksınız ve erken kalkma inancınız kaybolacak. O zaman tekrar sayalım...
1- İlk 3 gün 5 dk daha erken kalkın 7:55
2- 4. günden 7. güne kadar 5 dakika daha erken kalkın 7:50
Bir haftalık toplam sürede 55 dakika daha erken kalkmak demek bu
3- bir sonraki hafta 10 dakika daha erken kalkın 7:40 ve bu 70 dakika daha erken demek
4- 3. hafta bir atak yapın, ne de olsa artık daha erken kalkabiliyorsunuz 15 dakika olsun, 7:25 ve bu 105 dakika daha demek
4- Güveniniz kendinize geldiğine göre hadi 25 yapalım şunu; 7:00 ve 175 dakika daha kumbaraya

Bir ay sonunda 1 saat erken kalmaya başlayacaksınız. Arada kaçırsanızda hiç bir zaman tekrar başa dönmeyeceksiniz. Ve bu bir ayda 405 dakika yapacaktır yani neredeyse 7 saat zaman. Artık bu kumbarada olan zamanı uzun zamandır istediğiniz bir şeye aktarabilirsiniz.
Örnekler uzayabilir. Siz sadece neyi değiştirmek istediğinize karar verin ve kaizen adımlarınızı belirleyin gerisi sizin olacaktır.
İyi haftalar
NİSAN
not: oynamıyorum ben o oyunu artık :)